voy a bailar cada mañana

“what nobody wants to hear, but everyone needs to know.”

Posted on: Temmuz 20, 2007 Cuma

kendime engel olamıyorum, sayın okuyan! yerimde duramıyorum. çok yalnızım. iletişimsizlikten fena hâlde sarmış durumdayım; artık bırakın kurtları, tilkileri kafamın içinde karınca orduları dolanıyor!

bu geceki bültenimizin tamamını gözünüze gözünüze sokmadan önce ana başlıkları sergilemek isterim:

  • üreme
  • nüfus denetimi
  • doğa
  • hayvanlar
  • insanlar
  • hükümetler

şimdi azimle dağınık olarak verilmiş olan bu kelimeleri birleştirelim ve bakalım ortaya anlamlı bir şeyler çıkıyor muymuş..

evet, sevgili okuyanlarım, ilk olarak bilmenizi isterim ki doğanın nüfus denetimi, insanlarınkine hiç benzemez. eğer bir milyon antilop serengeti’nin enginliğinde beşte ikisini ya da üçte birini timsahlara, aslanlara, leoparlara, çitalara ve sırtlanlara hediye ediyorsa hiçbiri de çıkıp “ya benim eltinin oğlunu timsah yedi ühühü. çok korktum valla. elimi tutsanız, beraber geçsek karşıya..” demez. ayrıca eminim ki bu antilopların hiçbiri rüyada elti de görmez.

konuyu dağıtmadan, nüfus denetiminin insanları ilgilendiren kısmına geçmek istiyorum. hepinizin bildiği üzere biz insanlar, nüfus denetiminden sadece kafaları saymayı anlıyoruz. “kaç çocuk var?” “5. 3 de kız.” nüfusu denetlemediğimiz için de sineklerle ve hatta tavşanlarla aşık atarcasına ürüyoruz.

bu bağlamda kimilerinin insanlık dışı bir uygulama olarak gördüğü tek çocuk politikası yüzünden çin hükümetini hep takdir etmişimdir. ilk olarak, sormak istiyorum, sayın okuyan, insanlık nedir ki “fazla üremeyin lan!” demek onun dışında kalsın? ikinci olarak “sen o çin hükümetinin insanlık dışı icraatı hakkında ne biliyorsun ki konuşuyorsun?” diyecek olan bilgili, okumuş, araştırmış okuyanlarıma da şunu söylemek isterim: şüphesiz ki çin hükümetinin diğer hükümetlerden tek farkı çinlilerden oluşmasıdır. onun dışında insanlığın yararı gibi ilkelerle uzaktan yakından ilgisi olması beklenemez.

hükümetlerin, insan hayatına değer vermesi asla beklenemez, dedik. malum insan çok, değeri az. siz de pek iyi bilirsiniz ki bu dünyada ne bolsa hor görülür, ne azalırsa kıymete biner. yani, teyzenin de dediği gibi “çok ürüyorsunuz, çok harcıyorsunuz.” çok ürüyoruz ama insanız. çinli uçar, insan kalır. aferin, çocuğum, şimdi otur yerine.

aslına bakarsanız, bana göre insanlık dışı olan, önünü göremeden üreyip durmak. hayata verdiğimiz değer bu kadar demek. öyle bir dünyada yaşıyoruz ki reklamlar ve diğer şeyler sayesinde sürekli istiyoruz ama hükümetlerce sürekli sakat bırakılıyoruz. yani önümüze, tam da önümüze bir küllah dondurma koyuyorlar ve sonra da dilimizi kesiyorlar. sürekli isterken ve hiç elde edemezken çocuklarımız için her şeyin daha farklı olacağını umarak üremeye devam ediyoruz.

bu durumda avrupalı düşünen, uygar insan ne yapıyor? üremeyi kesiyor. böylece meydan faşistlere ve korkaklara kalıyor. onlar üremeye ve boşlukları doldurmaya devam etsinler, uzak doğulular da boş durmuyor, tek çocuk politikasının bile durduramadığı çinliler akın akın geliyor. canlarım benim. çekik gözlü, uzak doğulu olamadığım için yaşadığım hüsranı anlatamam, okuyan. bütün sarı beniz, çekik göz düşmanlarına da “hepinizi buda çarpsın; o da yetmezse dada tepelesin!” demek istiyorum.

hani şu nüfusun %90’ı eboladan ölse ne güzel nüfus denetimi olur ama! şeklinde çarpıtılan ünlü konuşma var ya. ne de uygun düşüyor şimdi buraya. ben yazacak birikime sahip olmadığımdan kopyala yapıştır cennetine kayacağım birazcık. pek sevgili -tanımam etmem- Eric R. Pianka demiş ki:

ebola

“I have two grandchildren and I want them to inherit a stable Earth. But I fear for them. Humans have overpopulated the Earth and in the process have created an ideal nutritional substrate on which bacteria and viruses (microbes) will grow and prosper. We are behaving like bacteria growing on an agar plate, flourishing until natural limits are reached or until another microbe colonizes and takes over, using them as their resource. In addition to our extremely high population density, we are social and mobile, exactly the conditions that favor growth and spread of pathogenic (disease-causing) microbes. I believe it is only a matter of time until microbes once again assert control over our population, since we are unwilling to control it ourselves. This idea has been espoused by ecologists for at least four decades and is nothing new. People just don’t want to hear it… I do not bear any ill will toward humanity. However, I am convinced that the world WOULD clearly be much better off without so many of us… We need to make a transition to a sustainable world. If we don’t, nature is going to do it for us in ways of her own choosing. By definition, these ways will not be ours and they won’t be much fun. Think about that.”

yazının tamamını burada bulabilirsiniz. dedik ya doğanın nüfus denetleme yöntemleri bizimkilerden farklıdır diye. doğa, canlıyı canlıya kırdırır ve bunu yaparken gözünü bile kırpmaz. evet, okuyan, doğanın gözü üzerimizde. onu alt edemeyeceğimizi ne zaman anlayacağız acaba? bütün bunlar can sıkıntısından, başka hiçbir şeyden değil..

Yorum bırakın

hayatın anlamı, evet.


Viagra orgy leads to man's death *
Posted by David Pescovitz, February 27, 2009 2:09 PM

Serge Tuganov, 28, of Moscow, accepted a $4000+ bet from two women that he couldn't handle a 12-hour sex marathon with them. According to KTLA News, he won by downing a bottle of viagra. But right after the orgy, he died of a heart attack. No info on how many pills might in a "bottle." In fact, not much info in general. "Man Dies After 12 Hour Viagra Fueled Orgy" (Thanks, Derek Bledsoe!)


Jessemoya:
Well, of course he died. What else do you do with your life after you win a $4,000 bet by having sex with two women for 12 hours? Nothing! That's it, you're done. YOU WIN.

Bu da nesi?

dikkat!

 

ah, bu çünlük, hiçbir şey olmak ya da daha da kötüsü her şey olmak adına üzerine gereğinden fazla şey almıştır.


ne yazdıklarımın arkasından çekilirim ne de yazılanlara bel bağlayabilirim.. sabahın köründe karanlıklar içinden çıkıp kapıma dayanan adamların beynini patlatmak için bir silahım olsa ben de bebekler gibi uyurdum. tek dileğim, oyunun orta yerinde hata veren, yeniden başlayan nonoş bilgisayarıma organ nakli yapabilmek. üç kuruş kazanamazken üç kuruşumu almaya gelen kara adamlara haddini bildirme isteği ile dolup dolup taşarım.


takip ettiğim blogların birer birer yazmayı bırakmasını, ara vermesini üzerime almalı mıyım? ya da tadı tuzu kaçanlara "cık cık cık.. yakıştıramadım." mı demeliyim? her şey boş.. dağılın.. görecek bir şey kalmadı millet! ama yine de.. doktor, söyle bana: dudak parlatıcımı gece yatarken yastığımın altına koysam sabah kalktığımda dudaklarım daha dolgun olur mu? bu dudaklarla hırsıza bir tane koysam duvara yapışır, anasını babasını unutur mu? ha?


bir zamanlar özgün merhaba:


veee, hepinize elo melo sayın simciler ve de simcikler!


“boş boş boş” ve de “laf laf laf” görmek istiyorsanız doğru yerdesiniz. “ama ben burada yazılanları anlamıyorum.” diyenlere de şimdiden “uğurlar olsun.”


ayrıca, sûlsûl ve de tuuliaaa!

bir de buradan buyurun

Temmuz 2007
P S Ç P C C P
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
3031  

dear stalker

takip etmek istersen..

ayrıca

rocassid [at]la ciimeyil nehrinin kıyısında dolaşmaya çıktı. burada hava güzel, gönlü ferah... uğrarsan orada olacak..

gezinenler var

  • 53.442 kere gezmişler

kedimi nasıl zehirliyorum..

en sevdiğim zehir üreticileri


en sevdiğim zehirler


bu aralar